Çocuklar İçin Felsefe[2] ismi çocuk ve felsefe gibi yan yana gelmesi çok düşünülmemiş iki kavramı bir araya getirdiği için ilk duyulduğunda oldukça ilgi çekicidir. Fakat P4C çalışmalarında bildiğimiz anlamda bir felsefe dersi söz konusu değil. Çocuklar felsefe tarihinden filozofların düşüncelerini öğrenmezler, bir öğretmen tarafından felsefi problemler hakkında bilgilendirilmezler. P4C’de çocuklar felsefi bir problemi tetikleyen bir uyaran (hikaye, fotoğraf, düşünce deneyi, video, nesne, vb.) etrafında bir araya toplanır. Topluluğun ortaya çıkardığı sorular etrafında, topluluk cevaplar aramaya, soruşturmaya, düşünmeye ve felsefe yapmaya yönlendirilir. Çalışmalar süresince çocuklar düşüncelerini söylemeye, sorular sormaya, akıl yürütmelerde bulunmaya teşvik edilir ve çocuklar düşünsel bir tartışma içinde bulunurlar.
P4C’yi düşünme becerilerini geliştiren bir araç olarak gördüğümüzde felsefe ve çocuk arasında aura yaratan ilişkiyi bırakıp düşünmeyi bir beceri olarak kavramsallaştırdığımızda, bu becerileri geliştirmeyi amaçlayan bir öğretme metodu karşımıza çıkar. P4C çocukların düşünme becerilerini çok boyutlu olarak geliştirmeyi amaçlayan bir yaklaşım sunar.
Düşünme becerileri genellikle zekâve akılla birlikte ele alınır. Matematik Olimpiyatlarına giden öğrenciler, satranç turnuvalarını kazananlar, ulusal bilim yarışmalarına katılanlar, IQ testlerinde en yüksek sonucu alanlar, zorlu mantık problemlerini çözenler, en akla gelmeyecek yorumları yapan çocuklar, öğretmenin sözünü leb demeden anlayanlar ve bunun gibi bireysel, hazır cevaplılığa ve çokça yarışa dayalı birçok ölçüt, bize çocuklarımızın ne kadar zeki olup olmadığını söyler. Zekâmızı test ettiğimiz kazanmak üzerine tasarlanmış, sınav birincilikleri, münazaralar, zekâ oyunları ve benzeri alanlar bize şunu söyler; öncelikle diğerlerine göre daha çok veya az zekiyizdir, ikincisi zekâ bireyseldir, üç genellikle rekabetçi ortamlarda ölçülür, dört zekâ bir cevher gibi insanda bulunur kendini farklı alanlarda gösterir. Zekâyı biyolojik bir meleke, bireysel bir yetenek olarak görmek belki bize birçok şey kazandırabilir, fakat bazı noktalara da kör kalmamıza neden olabilir. Zekâ, akıl veya düşünme edimleri de çocuğun bağımsız olarak giyinmesini, yemek yemesini öğrenmesini sağlamak gibi geliştirilmesi gereken birer beceri aslında. Fakat bu becerileri geliştirme deneyiminde çocuklar sanki bu becerilere hiç sahip değilmiş gibi düşünmek bir hata olacaktır. Çocuklar düşünmeyi, dili kullanmayı, yargılar oluşturmayı, bir durumdan bir yargıya ulaşmayı doğal bir eylem olarak yaparlar. Bu anlamda onlara düşünmeyi öğretiyoruz demek bir çocuğa konuşmayı öğretmek ifadesi kadar saçma olurdu.
Pedagojinin kurucusu diyebileceğimiz Matthew Lipman eğitim pratiğini akıldışı bir varlığın akla uygun bir yetişkine dönüşmesi olarak değil, sadece çocuğun tepkilerinin akla uygunluk çerçevesinin geliştirilmesi olarak düşünmemizi söyler. P4C’de çocukların bazı düzenleyici fikirler, bunu çevreleyen değerler içinde bir düşünme pratiği içinde yer almayı öğrendiğini söyleyebiliriz, tıpkı bir oyunu öğrendiği gibi.
P4C’yi önemli kılan bir özellik ise düşünme becerilerinin gelişimine bütüncül bir yaklaşım getirmesi. Buna göre düşünme etkinliği sadece soyut işlemler yapmak, akıl yürütmelerde bulunmak veya akla gelmeyen yeni perspektifler sunmak değil. Matthew Lipman düşünmenin eleştirel, yaratıcı ve özenliolması boyutlarının birbirinden ayrıştırılmasının düşünme becerilerinin gelişimi için çok da verimli olmadığı görüşünü savunur. P4C, düşünme becerilerinin bu üç boyutu bir arada düşünerek gelişmesini hedefler. Bu yazıda düşünmenin özenli olmasının ne demek olduğunu tarifleyeceğim ve düşünmeyi bu şekilde kavramsallaştırmanın düşünsel gelişime dair katkısından bahsedeceğim.
Özenli düşünme öncelikle düşünme eylemini değerler çerçevesinde ele almamızı sağlar. Düşünme pratiğini bir değerler ve kültür içinde düzenlemek ise salt bireyi değil, bireyin düşünme eylemini icra ettiği topluluğu içine alır. Yani düşünme eylemi birtakım değerler ve kültürü barındıracaksa onun salt bireysel bir eylem olduğunu söylememiz güçtür. Tam da bu yüzden P4C’de düşünme kişiler arası diyalogda gerçekleşen toplumsal bir pratiktir.
Çok boyutlu düşünmeden ne anladığımızı açacağız. Ama önce neden bir düşünme pratiği içinde bulunalım, empati, özen, çoğulculuk, kapsayıcılık gibi değerlere neden sahip olalım sorusu akla gelecektir; bu soruyu cevaplamaya çalışalım. Lipman düşünmeyi çok boyutlu olarak ele alırken aynı zamanda neden bu faaliyeti gerçekleştirdiğimize dair bir amaç olarak sorgulama temelli bir toplum olma fikrini ortaya atar. Böyle bir toplumun, sosyal yapısı için demokrasi fikrini, bireylerinin karakter yapısı için ise akla uygunluk kavramını düzenleyici fikirler olarak kullanır.[3] Demokratik bir toplulukta bireyler alınan kararlar, varılan yargılar üzerine akıl yürütmelerde bulunacak, fikirlerini müzakere edecek ve uzlaşma süreçleri işleteceklerdir. Bu anlamda sorgulama temelli bir toplumda, demokratik açıklık ve akla uygunluk bir gerek koşul olarak ortaya çıkacaktır. Düzenleyici fikirler, P4C çalışmalarımızda gerçekleşmese de hedeflediğimiz, ulaşmayı amaçladığımız fikirler olarak bize eşlik ederler. Yani demokrasi ve akla uygunluk bütün gerçekliği ile çalışmamızın içinde veya onu çevreleyen kültürlerde var olmayabilir fakat biz bu yönde çalışmamızı düzenler, bunu amaçlayarak etkileşimlerimizi biçimlendirmeye çalışırız.
Peki bu düzenleyici fikirlerle birlikte oluşturduğumuz değerler nedir? Özellikle özenli düşünme bu değerleri bize sunar. Özenli düşünmenin ne olduğunu anlamak için kelimenin İngilizcedeki kullanımına da bakalım. İngilizcede tocarefiili ilgi, alaka göstermek, bakımını üstlenmek, önemsemek, ilgilenmek, özen göstermek gibi anlamlara geliyor. Zekâ, akıl, ve düşünme becerilerine kişilerarası ilişkilerde gerçekleşen pratikler olarak bakmak özen kavramını gündeme getiriyor ve birlikte düşünmeyi, karşı tarafı dinlemeyi, anlamayı, onun düşüncesi ile ilgilenmeyi, karşı tarafın düşüncesinin gelişmesine yardımcı olmayı da barındırıyor. Matthew Lipman özenli düşünmeyi değerler içinde değerlerle birlikte düşünmek olarak tarifler. Değerlerle düşünmek için ise önce değerde neyi önemsediğimizin, takdir ettiğimizin, farkında olmamız gerekir.Lipman, beş farklı çeşit düşünme eylemini birer özenli düşünme olarak gösterir.
Bunlardan ilki takdir etmek veya kıymet vermektir (appreciative thinking). Takdir etmenin bir özen ifadesi olduğunu söyler, çünkü kişi takdir ettiği şeyde önemli olan şeye dikkat verir, onu diğer noktalara göre daha mühim bulur. Başkalarının fikirlerini duymaktan hoşlanma ve bunu ifade etme bir düşünme becerisi olarak ele alınır. Fakat bu her düşünceden hoşlanma zorunluluğu olarak anlaşılmamalıdır. Burada çocuk kendi tercih ve düşünme süreçlerine göre bazı düşünmeleri takdir ederken bazılarına ilgisiz veya alakasız kalabilir.
İkinci bir özenli düşünme çeşidi olarak Lipman, duyusal veya duygulara dair bir düşünmeden (affective thinking) bahseder. “Duyguları aklın temiz görüntüsünü bozan fırtınalar olarak görmek yerine, aklın ürünü yargılar veya bir düşünme biçimi”[4] olarak düşünmemiz gerektiğini savunur. Gerçekten de düşünme eylemi, duygu durumlarımızdan ve eğilimlerimizden bağımsız çalışmaz. Bir takım inanç, duygu, arzu ve korkularımız düşünsel süreçlerimize etki eder. Hatta duyguyu bir yargı olarak düşünmek de mümkün. Lipman, Martha Nussbaum’dan alıntılayarak şöyle diyordu:
“Duygu bir tip düşüncedir. Her düşünce gibi yanlış olabilir, örneğin birinin mülkü ve saygınlığı ile ilgili fazlaca kaygılanması gibi… Bu anlamda duygular birer değer yargısının ifadesidir ve bu anlamda düşüncedirler.”[5]
O yüzden duygu ifadelerimizi de çalışmanın içinde problematize etmek ve düşünme sürecinin bir parçası yapmak önemlidir. P4C ve eleştirel düşünme üzerine çalışmalarda bizim bilişsel yanlılıklarımızı, duygusal tıkaçlarımızı dönüştürerek daha iyi yargılara ulaşmamız önemsenir.
Üçüncü olarak Lipman aktif düşünmeyi (active thinking) bir tip özenli düşünme olarak ortaya koyar. Aktif düşünme bir kişinin kendi düşünme eylemine yönelik düşünsel özen olarak betimlenebilir. Düşünmenin kendisini bir eylem olarak görmek, bu eylemin faili olarak kendisini görmek ve süreçte önemsediği noktaları seçmek, düzeltmek, biçimlendirmek, bu düşünsel eylemler üzerine bilinçli bir farkındalık oluşturmak aktif düşünmedir. Her eylemde bir yargı süreci işler ve süreçte seçici olmak kendi istediği gibi düzenlemek ve bu süreç üzerine çaba harcamak özenli düşünmenin bir biçimi olabilir. Sadece düşünsel değil yaptığımız her eylemde bir spor etkinliğinde, resim çizmede ve benzeri deneyimlerimizde düşünme süreçleri devrededir.
Dördüncü olarak normatif düşünmeyi bir çeşit özenli düşünme olarak görür Lipman. Arzuladığımız şeyin, arzulanabilir olup olmadığı, istenenin istenilebilir olup olmadığı arasında bir karşılaştırma içinde düşüncelerimizi tartar ve filtreleriz. Bu anlamda normatif düşünme etik gelişimle de ilişkilidir. Var olanla olması gereken arasındaki kesişim, olanlar ve olması gerekenler arasında karşılaştırmayı, üzerine düşünmeyi ve iki duruma karşı özenli bakmayı gerektirir.
Son olarak empatik düşünmeyi özenli düşünmenin altında düşünür Lipman. Empatiyi temel olarak etik bir eylem olarak kavramsallaştırır. En genel anlamıyla empatiyi kendimizi başkalarının durumu içinde tahayyül etmek ve onun bu durumdaki duygularını deneyimlemek olarak tarifler. Özenin bir biçimi kendi duygularımızın, bakış açımızın ve ufkumuzun dışına çıkarak diğer kişinin yerinde kendimizi tahayyül etmektir.[6] Bu anlamıyla empati öznel bir deneyimden çok ortaklaşma sonucu ortak bir dünyanın ikame olmasıdır.
Matthew Lipman, özenli düşünmenin söylediklerimizi “filtreleme, ölçülü olma, tartma, ayarlama” gibi eylemleri taşıdığını ve bu anlamda düşünsel eylemin bir boyutu olduğunu ifade eder.[7] Özenden yoksun bir düşünme eylemi değer boyutundan yoksun kalacaktır. Düşünme eyleminin özen boyutuyla ele almak düşünme becerilerinin gelişimini duygusal gelişim ve bir takım entelektüel değerlerle birlikte düşünmemize olanak sağlar. Bu sayede düşünme eylemi hayatın içinde gerçekleşen ve diğer bütün eylemler gibi toplumsal dolaşıma tabii olan ve onun güçlüklerini yaşayan bir pratik olarak karşımıza çıkar. Düşünmenin özen boyutuyla birlikte ele aldığımızda gelişebilecek tutum ve davranışlara birkaç örnek vermek isterim. Örneğin, özenli düşünmenin önemsendiği bir ortamda entelektüel merakın gelişimi daha rahat ifade bulabiliyor, çocuklar yargılayıcı bir tavra maruz kalmayacaklarını bildiklerinde daha rahat meraklarının peşine gidebilecek alanlar yaratabiliyor. İkinci olarak belirsizlikle baş etmeyi örnek bir beceri olarak verebiliriz. Felsefi soruları konuşurken tek perspektife sahip, net cevapları bulunan sorular üzerine düşünülmediğinden belirsizlikte birlikte hareket etme sağlanıyor. Düşünmenin özenli boyutu, topluluğa duyulan güvenle birlikte belirsizliklerden yılmama, kaygıya kapılmama, korkmama, net, kısa, tutarlı cevaplar olmadığı zamanlarda, netlik, tutarlılık yönünde birlikte çalışabilmeyi sağlıyor. Netliğe ulaşamamayı bir başarısızlık olarak görmemek, cevaplardan çok sorun ve çözümsüzlükleri anlama çabasının da önemli olduğunun, öğrenmenin doğasında yatan bir süreç olduğunun farkına varmaya dair tutumlar geliştirmemize yardımcı oluyor. Çocuklara duygusal olarak kazandırmak istediğimiz belirsizlikten korkmamaları, düşünmeye cesaret etmeleri ve hayatın tüm belirsizlikleri ile baş etme gücünü kendilerinde ve birlikteliklerinde görebilmeleri. Bu durumda zor, karmaşık olan durumlar kaçınmanın değil, heyecan ve merakın kaynakları oluyor. Bu sayede özenli düşünme, entelektüel hevesin gelişmesi için de katkı sunuyor.
Özenli düşünmeyi değerler içinde yaşatabildiğimizde gelişebilecek başka bir tutum ise çocukların fikirlerin çoğulculuğu karşısında kendini rahat hissetmesi. Kendi fikrinin başkası tarafından kabul edilmemesini barışçıl bir zihinsel rahatlıkla karşılaması. Bu becerinin gelişmesi çocukların duygusal kırılganlıklarının azalmasını ve esnekleşmesini sağlayabiliyor. Başkalarının farklı düşünmesi, düşüncelerine katılmaması bir dışlama değil aksine topluluk içinde kapsayıcı bir hareketle her düşünceyi kucaklayabiliyor. Bu durumda çocuk farklı fikirlerle bir arada yaşayabileceği aynı toplulukta yer alabileceği hissini yaşayabiliyor. Aynı şekilde kendinden farklı düşünen birini dışlaması gerekmediğini bununla barışık bir şekilde toplulukta var olabileceğini görüyor. Bu durumda, farklı düşüncelerin varlığı, bir rekabeti değil düşünsel bir şöleni ifade ediyor. Bu durumda düşünme eylemi bir savunmayı, karşı tarafın düşüncelerini savuşturmayı değil, aynı bir oyunda bir dansta olduğu gibi karşılıklı katkıyı amaçlıyor.
Özenli düşünme ile birlikte gelişmesini hedeflediğimiz tutumlardan son olarak konuşmak istediğim bağ kurabilme becerisi. Çocuklar İçin Felsefe oturumlarında tartışılan sorular çocuklardan geldiği ve onların çözümleri etrafında kalındığında o ders süresi çocuğun oluyor. Bu da kendini angaje hissetmediği, öğretmenin işlediği bir konuya çok kendi soruları ve fikirleri ile kaldığından hayatla, okulla ve arkadaşları ile bağ kurabilme becerisi kazanmasını sağlıyor.
Öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirebilmek için düşünmeyi çok boyutlu ele almamız ve öğrencileri de bu yönde cesaretlendirmemiz gerekiyor. Bu alanda çalışanların sorumluluklarından biri topluluktaki özeni beslemek, güven duygusunu geliştirmek, cesaretlendirici bir ortamın gelişmesi için çalışmak. Çocuklarla problemlerle, güç durumlarla karşılaştıklarında çözebileceklerine dair inanç, sorumluluk ve cesareti onlara kazandırmak. Bu inanç ve cesaret onların problem çözme becerilerine en çok katkı sağlayacak becerilerden biri.
P4C’nin düşünmeye dair yaklaşımının benimsenmesi daha iyi yargılar oluşturabilen, eylemlerinde akla uygunluğu benimseyen, eleştirel düşünen bireylerin yetişmesinde katkı sunabilir. Düşünmeye çok boyutlu yaklaşmak yaşadığımız toplumsal yapıyı demokratik olarak dönüştürme fırsatı sunabilir. Çokça şikayetçi olduğumuz kutuplaşma ve toplumsal barışın yoksunluğunun giderilmesi için ihtiyacımız olan birlikte düşünmeye, konuşmaya, bir araya gelmeye, birlikte akıl yürütmeye katkı sunabilir. Ne de olsa, çatışmaları belirlemek, uzlaşma, müzakere etme, birlikte değerlendirme gibi eylemler nasıl yapılması gerektiği öğrenilmesi gereken düşünsel eylemlerdir. Yine çokça şikâyet edilen eğitim içindeki rekabetçi kültürün dönüşmesine yardımcı olabilir. Düşünme becerilerini geliştirmek için çocuklarla bireysel düzeyde çalışmaktansa çocukların bir araya geldiği alanları tasarlamak, aklı bireysel bir kapasite olarak görmektense onun sosyal boyutunu ve hangi değerler ekosistemi içinde gerçekleşeceğini kabul etmek bizim için bir başlangıç olabilir. Düşünme becerilerini geliştirmek için cevabı düşünmekten çok düşünme ekosistemini ve değerleri birlikte çok boyutlu düşünmek gerekiyor. P4C, düşünme ve öğrenmenin doğasını daha iyi anlamamıza ve düşünmemize ve dönüştürmemize katkı sunan önemli bir eğitim pratiği. Umarım, eğitim alanında giderek yaygınlaşmaya ve derinleşmeye Türkiye’de ve Dünya’da devam edecektir.
Onur Bakır Çocuklar İçin Felsefe Uygulayıcısı ve Eğitmeni
[1] Bu yazı Düşünbil Dergisi Aralık 2019 sayısında yayınlanmıştır.
[2] Çocuklar İçin Felsefe, İngilizcede P4C olarak kısaltılıyor. Bu kısaltma Philosophy For Children’a ufak bir kelime oyunuyla göndermede buluyor. Ben de Türkiye’de daha çok bu kısaltma kullanıldığından yazının devamında Çocuklar İçin Felsefe yerine P4C kısaltmasını kullanacağım.
[3] Lipman, Thinking in Education, s.206
[4] Lipman, Thinking in Education, p.266.
[5] Lipman, Thinking in Education, p.266. M. Nussbaum, “Emotions as Judgments of Value,” Yale J. of Criticism 5, no. 2. (1992),209–10.
[6] Thinking in Education, p.267
[7] Thinking in Education, p.270
Sitedeki kaynakların bir kısmı herkese açıktır, bazılarına ise giriş yaparak erişebilirsiniz. Bunun için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz. Eğer üye değilseniz bu sayfadan ücretsiz üye olabilirsiniz